Son yıllarda ülkemizde, özellikle kırsal alanlarda ve tarım arazilerinde ruhsatsız yapıların sayısı artmaktadır. Sakarya gibi hızla gelişen illerde bu durum zaman zaman tartışma konusu olmaktadır. Vatandaşlar, ev veya iş yeri inşa ederken sürecin yalnızca teknik bir mesele olduğunu düşünse de, aslında her yapı aynı zamanda hukuki bir sürecin parçasıdır.
Türkiye’de yapılaşmanın temel çerçevesi 3194 sayılı İmar Kanunu ile belirlenmiştir. Bu kanunun 32. maddesi, ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapıların yıkılacağını; 42. maddesi ise bu fiilleri işleyenlere idari para cezası uygulanacağını hükme bağlamaktadır. Ayrıca 4708 sayılı Yapı Denetimi Kanunu, inşaatların güvenli biçimde yürütülmesi için yapı denetim sistemini zorunlu kılmaktadır. Bu düzenlemeler, yalnızca devletin değil, her vatandaşın da uyması gereken kurallardır.
Kaçak yapı, belediyeden izin alınmadan yapılan bir bina olmanın ötesinde, hukuki güvenceden yoksun bir durumdur. Ruhsatsız bir yapıda mülkiyet hakkı tam olarak korunmaz. Bu tür binalarda satış, miras veya sigorta işlemleri yapılırken ciddi zorluklarla karşılaşılır. Ayrıca bu yapılar genellikle denetim dışı kaldığı için hem can hem mal güvenliği açısından risk taşır.
Bazı vatandaşlar, “nasılsa ileride imar affı çıkar” düşüncesiyle ruhsatsız inşaata yönelmektedir. Ancak bu tür uygulamalar, hukuken geçici bir düzenlemedir. Geçmişte çıkarılan imar barışları, binaları yasal hâle getirmekten çok idari bir kayıt oluşturmuştur. Dolayısıyla bir yapının gerçekten yasal olabilmesi için imar planına uygun, ruhsatlı ve denetimden geçmiş olması gerekir.
Vatandaşların, inşaat sürecine başlamadan önce bağlı oldukları belediyeden imar durumu belgesi almaları, projelerini onaylatmaları ve yapı denetim firmaları aracılığıyla süreci yürütmeleri hem kendi haklarını hem de çevre güvenliğini koruyacaktır. Bu adımların atlanması, ilerleyen dönemlerde idari yaptırımların yanında maddi kayıplara da neden olabilir.
Sonuç olarak, sağlıklı ve güvenli şehirleşmenin temelinde hukuka uygun yapılaşma bulunmaktadır. Kaçak yapılaşmanın önüne geçmek, yalnızca kamu otoritelerinin değil, vatandaşın da sorumluluğudur. Her bireyin, inşaat sürecinde kendi yasal yükümlülüklerini bilmesi ve buna göre hareket etmesi, hem toplumsal düzenin hem de bireysel mülkiyet hakkının korunmasını sağlar.
Av. Affan İşman