EN ETKİLİ KANSER TEDAVİSİ: KORUNMA 

Kanser, 21. yüzyılın en yaygın hastalıklarından biri olmanın ötesinde, artık bir ‘yaşam biçimi hastalığı’ olarak kabul ediliyor. Giderek artan çevresel toksinler, stres, kötü beslenme alışkanlıkları ve hareketsizlik gibi epigenetik faktörler zamanla hücrelerimizin genetik yapısını bozarak hastalıklara açık hale getiriyor. Oysa bu noktada bütüncül tıbbın önemli yaklaşımı bize aynı mesajı veriyor:

Kanser, 21. yüzyılın en yaygın hastalıklarından biri olmanın ötesinde, artık bir ‘yaşam biçimi hastalığı’ olarak kabul ediliyor. Giderek artan çevresel toksinler, stres, kötü beslenme alışkanlıkları ve hareketsizlik gibi epigenetik faktörler zamanla hücrelerimizin genetik yapısını bozarak hastalıklara açık hale getiriyor. Oysa bu noktada bütüncül tıbbın önemli yaklaşımı bize aynı mesajı veriyor:

“Asıl tedavi, hastalık oluşmadan başlamalıdır.”

Bütüncül tıpta hastalık bir sonuçtur. Asıl amaç, bu sonuca yol açan sistemi anlamaktır.

* Bağırsak florasının bozulması

* Kronik inflamasyon

* D vitamini eksikliği

* Kan şekeri düzensizlikleri

* Detoks organlarının yetersiz çalışması

gibi birçok faktör, kansere zemin hazırlar. Bütüncül tıp bu sistemi yeniden yapılandırmayı hedefler.

Özellikle Osmanlı, İran ve Çin tıbbında hastalık “denge bozulması” olarak kabul edilir.

* Karaciğer öfkeye,

* Akciğer kedere,

* Mide kaygıya duyarlıdır.

Ruhsal yüklerin fiziksel rahatsızlıklara dönüşmesi sık rastlanan bir durumdur. Bu nedenle bütüncül tıpta “dengeyi yeniden kurmak” tedavinin ana eksenini oluşturur. Akupunktur, bitkisel tedaviler, kupa ve sülük terapisi, beslenme düzenlemeleri ve ruhsal çalışmalar ile denge yeniden kurulabilir.

Bütüncül tıp, kişinin sadece fiziksel değil, zihinsel ve duygusal durumlarını da göz önünde bulundurur.

* Uyku kalitesi

* Stres seviyesi

* Sosyal bağlar

* Yaşam amacı hissi

bağışıklık sisteminin gücünü doğrudan etkiler.

Örneğin; obezite yalnızca bir estetik sorun değildir. Özellikle karın bölgesindeki yağ dokusu östrojen benzeri maddeler üretir ve bu da meme ve rahim kanseri riskini artırır. Bu yüzden kök nedene inmek, riskleri ortadan kaldırmak için elzemdir.

Modern tıbbın teşhis ve tedavi olanakları elbette değerlidir. Ancak hastalık hiç oluşmayacak bir yaşam düzeni kurmak, hem birey hem de toplum için çok daha etkilidir. Bedenimizin sinyallerini duymayı öğrenmek, ona uygun yaşamak, doğanın ritmine ayak uydurmak, hem koruyucu hem de onarıcıdır.

Kanser kader değildir. Doğru bilgi, doğru alışkanlıklar ve zamanında müdahaleyle risk büyük oranda azaltılabilir.

Bütüncül bakış açısı, hastalığı değil, kişiyi merkeze alır. Özellikle kanser gibi sistemik bir hastalıkta bu yaklaşım oldukça kıymetlidir. Kanserle mücadelede ruhsal destek, nefes teknikleri, meditasyon, hareket terapileri (yoga, qi gong) kişinin iyilik halini artırır ve bağışıklığı güçlendirir.

‘Kanserle mücadelenin en güçlü yolu, onun oluşma ihtimalini azaltmaktır.’

Tüm yazılarını göster