USD 32,26
EUR 34,71
ALTIN 2.401,07
BIST100 10.337
İHBAR hattı 0552 642 79 79

FEMİNİST MÜSLÜMANLAR

Servet Kızılay

Servet Kızılay

21 Ağustos 2022 | 13:07

Artık (Müslüman) kızların bile erkeklerden daha uzun sevgili listeleri olabiliyor. Bu durum son derece normal görülüp onlara da hak sayılıyor. Anlaşılan gündelik hayata sızmış Feminist düşünce kendini yadırgatmadan kabul ettiriyor. Ete kemiğe bürünüp ahlaki kodları rahatlıkla farklı anlamlarla doldurabiliyor.

Düşüncenin bir şeyi gerçekten değiştirip değiştiremeyeceğinden şüphe duyanlar, bizim gibi ülkelerde Modernleşmenin serüvenine baktıklarında tatmin edici cevaplarla karşılaşabilir. Tam da bu noktada Materyalist, Marksist vb anlayışın hiç de hoşuna gitmeyen sonuçlar beklenebilir. Ortada hiçbir maddi şey (durum-konum-altyapı) yokken yaşanılan değişimler insanı şaşırtabilir. Ayrıca Feminizm tıpkı Şırnak’a getirilen Senfoni Orkestrası gibiyken giderek ayakta alkışlanması, Modernite’nin başka gücünü de bizlere sergileyebilir.

Feminizmin oluşumunu ortaya çıkaran etkenler yani onun bağlamı, alabildiğince rezillikleri göz önüne sergilerken, Feminist düşüncenin kendi içinde öne sürülen fikirler de ayrı bir rezaleti işaret eder. Yani onun dışı da içi de gayrı insani şeylerle doldurulmuş, makyajlanmış ve insanlara pazarlanmış bir ürünü gösterir.

Bugün giderek artan ölçülerde Feminist Literatür bir çığ haline geldi. Bunun nedeni, “yeni insanın” Beden siyasetiyle-Beden düşüncesiyle kurulmaya çalışılmış olmasıydı. Modern düşünce insanı kozmolojiden değil Beden üzerinden inşa ederken, onu çok hızlı bir şekilde seküler alana sokabiliyordu. Çünkü kozmoloji (yani Teoloji-Metafizik) üzerinden bir insan inşası nereden bakılırsa bakılsın daha yüksek soyutlama ve daha fazla dolaylama gerektirirken bir durumken; Beden üzerinden insan o kadar da uzağa bakmıyor, dünya-lık için çok da zorlanmıyordu. Hem Beden üzerinden inşa edilmeye çalışılan “yeni insan”, düşünce tarihindekine benzemiyordu. Yani insanı merkeze alan sokratik geleneğe de (ki bu tür düşünceler de Yunan’ın tamamen Mısır ve Fenike’den çaldığı şeylerdi) aykırıydı. Çünkü insan merkezde oturmamıştı. Her şey, Beden-hayvan etrafında dönüyordu.

Şimdi

Feminizm denilen ucubenin dışına-bağlamına- öncelikle bakalım. Feminizmin bizim gibi ülkelerde nasıl geldiği, nasıl örgütlendiği, kimlerin onları temsil ettikleri, nasıl yayılabildiği vb şeyler, hakkında fazla konuşmaya değmeyecek ve içinde asla bir düşüncenin rol almadığı şeyler olarak görülebilir. Bu bağlamı anlamak kolaydır: Avrupa Merkezcilik, iktidar, kölelik ilişkisi, Modernleşmenin saplantılı benzeştirme eğilimi, finansal yardım kuruluşları, finansal örgütleme vb yapılara bakarak bağlam açığa çıkabilir. Yani Türkiye gibi ülkelerin kendilerine ait bir fikirleri olmadığı gibi feminist düşünceye kendiliğinden varacak onu keşfedecek ya da ona katkı yapacak bir zihniyetin de olmadığı bir sır değildir. Bunda bir hikmet yok. Trene sonradan atlayanların kaderini yaşamak burada da görülür. Feminizm Avrupa’daki yani gerçek sahiplerindeki bağlamı daha ilginç veriler sunar. Kadın hareketlerinin sanayi yani ekonomik boyutu biryandan sömürgeci duruma tepkiler siyasi boyutu biryandan sistemin onu inşa ayaklarına dönüştürmesi diğer yandan değişik içerikler olarak karşımıza çıkar.

Feminizm denilen ucubenin içine-anlam içeriğine- baktığımızda daha ilk baştan düşünce adına bir tuhaflık sezilir. Sözde Batının sömürgeci, eşitsiz güç ilişkilerine ve bu zihniyete duyulan tepkiden feminizm adına kadına pay çıkarılır. Batı nasıl sömürgeci ise eşitsiz güce sahipse; erkek de kadına aynı şekilde gayrı meşru bir üstünlük kurmuştur ve bunun yıkılması gerekir, denir. Oysa burada Batının kendi sömürgeciliğini eşitsiz güç ilişkisini tüm insanlığın ortak malı yapmak aslında düşünceyle bir alakası olmayan numarayı yalın biçimde gösterir. Feminizm kendine en iyi dayanak Antropolojiden arayıp bulmak istedi. 1970 lerden sonra bu teorilerde birden patlama oldu. Farklı açıklama modelleri geliştirildi: Toplumsal Cinsiyet tezleri; Yapısalcı yaklaşımlar, Psikolojik yaklaşımlar, Sosyolojik yaklaşımlar, Marksist yaklaşımlar, Söylemsel yaklaşımlar…vb gibi. Neredeyse hepsi ortak bir tema altında toplanıyordu: kadın erkek tarafından eziliyordu, sömürülüyordu. Batının zihinsel kodlaması (ikili karşıtlıklarla çalışan kavramsal modeli) kadın üzerinde bir totaliterizm kuruyordu. Mesela; buna göre erkek-kültür, kadın ise doğaydı; erkek-kamusal, kadın ise eviçiydi vb vb. Bu modelde kültür doğadan, kamu eviçinden üstündü. İkili karşıtlığın kadını köle-ezik-alt-düşük yapabileceği nereden çıkıyordu, nasıl çıkıyordu? Batının malı olduğu söylenen bu ikili model tüm fikirleri Mısır-Fenikeden çalmış olan Yunan’dan çok daha eskiydi. Kadının sömürülmesini fark etmek için neden şimdiye kadar Feminizm beklenmişti, hiç mi adaletli kültür anlayış insanlık tarihi boyunca kurulamamıştı? Öte yandan bunların hepsinin baş etmesi gereken bir sorun ortada kaya gibi duruyordu: Nasıl olur da Kadın neredeyse tüm kültürlerde antropolojik benzer-aynı konumdaydı? Buna “Kadının evrensel ikinciliği” deyip, öyle tanımlayıp, yine Kadına kavramsal şiddetin en fenasını uyguladılar. Bu durumu da; ne yapısal analizlerle, ne psikolojik (ev içi – özel alanla) unsurlarla ne toplumsal işbölümüyle (kamusal alanla) ne üretim araç gereçleriyle ne de dilsel tanımlama modelleriyle yeterince açıkladılar. Üstelik insanlık tarihinin kadın konusunda büyük bir kültürel zihin geriliği ve aptallık yaşadığını öne sürdüler. Diğer yandan ilerlemiş-gelişmiş Batı kavramlarının Kadının düşük eşitsiz olmasının başlıca sebebi sayıyorlardı. Yani kültürel gerilik mi yoksa kültürel ilericilik (gelişmiş kalkınmışlık mı) mi bu durumu ortaya çıkarıyordu, tam belli değildi. Tutarsızlıklar diz boyu sürüp gidiyordu.

Bugün Feminizm olduğu yerde kalmayıp diğer cinsiyet tanımlamalarıyla el ele verip el ele tutuşup büyük bir cehenneme doğru insanı atmaya and içercesine devam etmektedir. Feminizm,- gemi azıya alarak- “eski toplumlarda Evlilik-aile kurumunun olmadığını, eski insan toplumlarının serbest cinsel ilişkiye girdiklerini” iddia eden 19 yüzyıl Kültürel Evrimci tezleri sanki farklı yoldan güncellemeye çalışmaktadır ve adeta bir üretim fabrikası gibi bir taraftan aile kurumuna onulmaz yaralar açarken diğer yandan Kadınları cinsel köle (meslek olarak fahişelik) yapmasa bile cinselliğin kölesi yaparak iddia ettiği eşitliği özgürlüğü kendi elleriyle teoride ve pratikte sürekli yalanlayıp yıkmaktadır. Elde avuçta farklı deneyim yaşayayım derken upuzun erkek listeleri olan sadece bedenleri değil ruhları da bozulmuş “kadın” yığınlar kalmaktadır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Tüm Yazılar