Modern dönemde stres hayatımızın her alanına sızmış durumda. Mutluluk hormonlarından biri olan dopamini anında bulmak istiyoruz. Dopamin, sıkça “haz hormonu” ya da “zevk hormonu” olarak adlandırılıyor. Küçük bir tetikleyici bile kişiyi “bu stres anından hemen çıkmalıyım” düşüncesine sürüklüyor. Artan tahammülsüzlüğümüz bizi yoruyor ve yerine anlık keyif koymak istiyoruz. Çoğu zaman da bu ihtiyacın cevabını cebimizde taşıyoruz: telefon.
TUİK verilerine göre internet kullanım oranı, 16-74 yaş grubunda 2023 yılında %87,1 iken 2024’te %88,8’e yükseldi. Telefon ise bu oranın en görünür nedeni. Bir yandan masum görünen, diğer yandan içinde sınırsız dopamin kaynağı barındıran bir araç: sosyal medya, mesajlaşma uygulamaları, oyunlar, hatta sanal kumar. Maalesef çoğu insan telefon bağımlılığı nedeniyle ev ve iş hayatını ertelediğini ifade ediyor.
Telefonun dışında alkol, kumar, cinsel bağımlılıklar gibi farklı haz arayışlarına girenler de var. Bu bağımlılıkların ortak paydası, günlük hayatta sorumluluklardan kaçınma. Zihin bir kere bağımlılık döngüsüne girdiğinde ise çıkış zorlaşıyor. Bu yüzden “bağımlılık bitmez, sadece ara verilir” diyoruz. Çünkü insan beyni, bağımlılığa bir kez alıştığında yıllar geçse de o döngüye aşina kalıyor ve fırsat bulduğunda kaldığı yerden devam edebiliyor.
Peki kurtuluş mümkün mü? Elbette mümkün. Bunun için önce hayat felsefemizi değiştirmemiz gerekiyor. Yani yeri geldiğinde sıkılmaya, stres olmaya, bunalmaya izin vereceğiz. “Hep mutlu olmalıyım” düşüncesinden sıyrılacağız. Çünkü dopamin bizi kısa vadeli tatminlerle oyalarken, serotonin uzun vadeli mutlulukların kaynağıdır.
Serotonin “iyilik ve huzur hormonu” olarak bilinir. Düzenli egzersiz yapmak, doğada vakit geçirmek, sağlıklı beslenmek, kaliteli uyku almak, üretken bir iş ya da hobiyle uğraşmak serotonini artırır. Etkisi dopamin gibi hızlı değil ama kalıcıdır. Adeta geleceğe yapılan sağlam bir yatırım gibidir.
Peki “ben bağımlı mıyım?” sorusuna nasıl cevap vereceğiz? Genel olarak iki ölçüt var:
1. Tolerans: Önceden keyif veren şeyin aynı etkiyi göstermemesi ve daha fazlasını istemek.
2. Yoksunluk: Bağımlı olunan şeye ulaşılamadığında huzursuzluk, öfke, boşluk veya kaygı hissetmek.
Bu iki kriteri hayatımızda gözlemlediğimizde alarm zilleri çalmaya başlamış demektir. Ama moralimizi bozmamıza gerek yok. Çünkü mesele bağımlılığı “tamamen bitirmek” değil, ona ömür boyu ara verebilmekte.