BATI (SİSTEM) KARŞITLIĞI, “TERSİNDEN” BATICILIK MI?!

BATI (SİSTEM) KARŞITLIĞI, “TERSİNDEN” BATICILIK MI?!

Servet Kızılay dibacedergisi@gmail.com

Eski Yunan, Mısır-Fenike medeniyetinin binlerce yıllık felsefi düşüncelerini çalarken; o düşünceler içerisinde en başat ve temel olan “Karşıtlar-İkilikler” görüşünü de (ç)almıştı. Bu görüş, başlardan Teolojik ve Kozmolojik düzeyde düzenin (evrenin) Kaostan çıktığı dört çift karşıtlarla kurulmuş, çatışan güçlerin statik dengesini ifade ediyordu. M.Ö 5.000 yıllık Mısır fiziksel öğretisinde de karşıtlar-zıtlar teorisi; değişim ve hayat yaşam-fonksiyon teorisiyle birlikte üç temel ayaktan biri olarak rol oynuyordu. Yani karşıtlıklar-zıtlar- ikilikler, özellikle Mısır medeniyetinde büyük ve önemli yerde bulunuyordu. Uzun yıllar Mısır’da kalıp talebelik yapan Platon “Diyalektik”ten bahsedip alırken yeni bir şey almadığı gibi, bu teoriye yeni bir şeyler de katmayıp Yunan’a taşıyordu. Platonun sadece öğrendiği, icat etmediği ve geliştirmediği sistematik bir akıl yürütme biçimi olan Diyalektik, zaten Mısır’da binlerce yıl formüle edilmiş, mimari ve diğer alanlarda pratize edilmiş, yaşanıyordu.

Diyalektik masum bir akıl yürütmeden Daha fazlası olarak anlam değişimini Batı’da yaptı. Meşhur bir filozof onu (Batı’ya ait) ilerlemenin gelişmenin aydınlanmanın basamağına dönüştürüp keskinleştirirken, bir başkası ekonomi-politiğin daha çok siyasalın içine yerleştirdi. Diyalektiğin dönüştüğü yerde artık O, iyinin/kötünün aynı değer ve önemde birbirlerine kolayca aktığı, birbirleriyle kolayca yer değiştirebildiği yeni “tuhaf” bir akıl yürütmesi haline geldi. İşte bugün kendisine sarılan bu akıl yürütme “Diyalektik”, her şeyi açıklayacağım derken; birbirine kaynaştıran, ayrımları silikleştiren son tahlilde ise, anlamın ve varlığın içini boşaltan zihinsel bir koda evrildi.

Ülkemizin nadide düşünce adamları ne zaman bir Batı eleştirisi yapılır gibi olsa kenarından ona dokunup eninde sonunda mutlaka onu korumak ve ona sarılmak için bir konum alır. Tam da bu noktada dâhiyane bir fikir olarak şimdilerde şunu buldu: “Batı karşıtlığı, tersinden Batıcılıktır”. Bu dâhiyane fikirlerini akıl yürütme modeli olarak diyalektiğe dayandırdı. Diyalektik onlara bu parıltılı hakikati kavramayı sağladı ve bunu bizlere kavratmayı da görev bildi. Şimdi burada karıştırdıkları şu noktalar vardı: Öncelikle a) Batı düşüncesini eleştiren, yerden yere vuran yine Batı’lı düşünürler, Batı’yı yıkmak için değil tam tersine inşa etmek sorun gidermek için çalışır. Onların konumundan bakıldığında “Batı karşıtlığı tersinden Batıcılıktır”; tamamen doğrudur b) bu dâhiyane fikir, düşüncenin konusu olmaktan çıkıp siyasalın konusu ve hedefi haline gelmiştir. Böylelikle Batı harici bir düşüncenin dünyanın, alternatifin, olmadığını ne yaparsak yapalım yine onun kucağına düşeceğimizi öne sürer. Yani efendilere itirazın gereksizliğini savunur. Onlara itirazın önünü de kesmeyi arzular.

Şayet “Batı karşıtlığı tersinden Batıcılık” ise bu akıl yürütme, “diyalektik yöntem”, her şeye uygulanmalıdır fakat böyle bir şey açıkça saçmadır. Mesela; İyilik, iyilik yapmayla artar. O kötülüğe dönüşmez tıpkı kötülüğün iyiliğe dönüşmeyeceği gibi. Zira karşıtına değil kendisine varmak isteyen şeyler vardır. Karşıtlık olduğu gibi paralellik de akılda yer alır. Aklın temel prensibi birleştirme-ayırma, tüme ulaşma ve tümden gelme insanlara bir şeyin tersine dönüşmesini zorunlu kılmaz. Yani burada bizleri ilgilendiren temel soru; bir şeyin karşıtlığı, o şeye dönüşmeyi gerektirir mi? olmalıdır. Bunun cevabı da oldukça nettir. Zaten tersine dönme kaçınılmaz olsaydı sadece Dinlerin değil hiçbir düşüncenin anlamı ve varlığı ortada kalamazdı. Tanrının yapma dediğini bir baba da oğluna herhangi bir konuda söyleyemezdi. Hiçbir yasanın da yaşamın da anlamı bulunmazdı. Çünkü nihayetinde her şey, tersine dönecekti. Bu dâhiyane öne sürülen fikirde başka bir sahtekarlık daha barındırır: Bu fikirde herkesin efendilerin dairesine geleceğini fakat nedense efendinin tersine dönüp köle dairesine bir türlü gelemeyeceğini de haykırır. Yani görünüşte her şeyin tersini düşünen ve bunu ortaya atan dâhiyane fikrin tek taraflı işleyişi altan alta kendi düzenbazlığını ele verir.

Kısacası bu dâhiyane fikirde de Türkiye’deki düşünce hayatındaki çarpıklıklar sahtekârlıklar kendini belirgin biçimde gösterir. Onun bir devamı olarak konuşur zaten. Düşüncenin gücünden ziyade güçlünün düşüncesini; dillendirmek, savunmak, ona göre konum almak, her şart altında onun sadık kölesi (uşağı tetikçisi) olmak, bir görev sayılır. Bizler Batı’nın farklı farklı düşünceleriyle değil, Metafiziğiyle karşı karşıya bulunduğumuz için; Batı’daki çeşitli düşünür ve düşünce farklılıklarına rağmen, Batı karşımızda bir Sistem olarak durur. Dolayısıyla onun sonuçlarına maruz kalınır.

Şimdi net olarak söyleyebiliriz: Ne düşünsel ne de varlıksal olarak Batı eleştirisinin tersinden Batıcılık olacağı doğru bir şey değildir ve bu dâhiyane fikir – iddia, Efendilerinin lehine siyasal ve kirli hedefler taşır.

Tüm yazılarını göster