Endüstriyel kenevirde ise bu oran AB'de binde 2'den 3'e çıkarttı. ABD, Kanada, Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri, binde 3 oranından daha fazla oranda THC içeren kenevirleri endüstriyel kenevir saymıyor. İtalya binde 6, İsviçre yüzde 1 olarak karar aldı. Bu oranlarda THC yüzde 10'un altında kaldığından endüstriyel kenevirler müptelaların işine yaramıyor. Biz endüstriyel kenevir tarlalarını ektiğimizde 2005-2010 arası çok darbe görüyorduk. Gece operasyonlar yapılıyordu. Çuval çuval malzeme götürüyorlardı ama bir giden bir daha gelmiyordu. Çünkü aldığı malzeme işine yaramaz, samandan farksızdı. Bu yıl Bafra'da 10 dekar ektik. Geçen yıl bir vukuat oldu, bu yıl ise hiç vukuat olmadı. Hatta vukuat olmasın diye erken uyarı sistemleri ve kamera sistemleri kurduk. Bu sistemler tarlaya insan yaklaştığında kolluk kuvvetlerine haber veriyordu. Neyse ki bu sene böyle bir olaya rastlamadık” dedi.
“Kenevir tarlalarını kuşlardan koruyamıyoruz”
Tarlaların şu andaki en büyük düşmanının kuşlar olduğunu ifade eden Prof. Dr. Aytaç, “Kenevirin kullanımı Şamanlar ve Çinliler döneminden beri süregelmiştir. Anadolu'ya gelişinde Van civarında görebiliriz. Bugün kenevirin gen merkezi Kırgızistan ve Türkmenistan'dır. Bu ülkelerde doğada kendiliğinden yetiştiğini görebilirsiniz. Anadolu'da 2-3 bin yıldır kenevir tarımı yapıldığını Ankara'daki ve Göbekli Tepe'deki kazılardan görebiliyoruz. Liflerinin kullanımı Cilalı Taş Devrine kadar uzanıyor. Dünyada kenevir üretiminde tohum üretimi, lifin üretiminden daha hızlı artıyor. Çünkü tohumun bünyesinde bulunan besleyici maddelerin fazlalığı hissedildi. Kenevir tarımında en büyük sıkıntımız kuş zararıdır. Kuşlar, ihtiyaç duyduğu besin ve vitaminlerin hepsinin kenevirde olduğunu bilir. O bakımdan kenevir tarlalarını kuşlardan koruyamıyoruz. Binlerce kuş, bulut şeklinde kenevir tarlalarına geliyor. Kamikaze şeklinde dalıyor ve her kuş bir tane kenevir tohumu alıyor. 10 bin kuş gelse, 10 bin adet tohum demektir. Bu saldırının toplamda 130 gram tohuma denk geldiğini zannediyorsunuz ama aslında çarparak döktüğü tohumlar bunun 20 katı daha fazla. O bakımdan tohumun ne kadar besleyici olduğunu söylemek için bu örneği verdim. Bunun kıymeti bilindiğinden tohum üretimi, lif üretiminden daha fazla artıyor” diye konuştu.
“Kristof Kolomb, Amerika'yı keşfe plastik bidonlarla gitse, o bidonlar hâlâ doğada kalacaktı”
Plastiklere göre kenevirin hem sağlıklı hem doğal hem de doğada kaybolduğunun altını çizen Aytaç, “Plastiği parçalayan bakteri henüz doğada yok. O nedenle plastikler doğada 200 yıl parçalanmadan kalabiliyor. Kristof Kolomb, Amerika'yı keşfe plastik bidonlarla gitse, o bidonlar hâlâ doğada kalacaktı. Bu maddeler, kenevirden de yapılıyor. Kenevirden yapılan bu malzemelerin ömrü de yaparken belirlenebiliyor. Kenevirden yapılan bir ayakkabının '3 yıl ömrü var' denmişti. '3 yıl kullan veya kullanma, parçalanacak' dediler. 3 yıl sonra parçalandı. Ömrü de tayin ediliyor. İnşaat malzemeleri dendiğinde kenevirden bunlar da üretilebiliyor. Tuğla yapılabiliyor, hem de izolasyonu harika. 0,6 katsayısı ısıl geçirgenlik için sınırdır.
Kenevirinki 0,61-62 olarak çıkıyor. Arkadaşlar uğraşıyor bu katsayıyı düşürmek için. Düştüğü zaman da izolasyon malzemesi için patenti alınacak. Kaplama malzemesi olarak dış-iç cephe, tavan arası malzemesi ya da levha yapımında, masa yapımında, sandalye yapımı, kaporta ve torpido yapımında da kullanılabilir. Hatta 1937'de tamamen kenevirden yapılan ve kenevir yağından yakıtla çalışan araba da yapılmıştır. Kenevir artık tıbbi ve aromatik bitki statüsüne girmiştir. 2023 yılında çıkartılan kanunla kenevirin ilaç etken maddesi olarak kullanılabileceği belirtilmiştir” şeklinde konuştu.